YAŞAMINI ELE GEÇİR!
Ey Tüketici! Bugün seni sabahtan akşama eşek gibi çalışmak zorunda bırakan şey ne biliyor musun?
Yaşam şartları mı? Hayır, değil…
5 yılda bir sözde “özgür iradenle” seçtiğini zannettiğin iktidarlar ve koruyuculuğunu yaptığı küresel patronlar düzeni.
Ey Yurttaş! Seni AB, ABD ve Bağımsız T.C. şeytan üçgenine hapseden şey ne biliyor musun?
Bugüne kadar yaşamlarımızı ve hayallerimizi otoritelerin ve iktidarların ellerine teslim etmen ve onların karşısında el pençe divan durmandır.
Ey devletine sadık kalmaya ant içmiş olan vatandaş! Senin devletine borçlu hissetmen nedendir? Hepimiz bu dünyaya anadan doğma gelmedik mi?
Kula kulluk etmek nedendir? Dünyayı kasıp kavuran krizler, savaşlar ve çevresel yıkımlar o borçlu hissettiğin zorbaların elleriyle yapılmıyor mu?
Efendilerin gibi yaşamak için çırpınırken bu sistemin, sen onlar gibi yaşamaya başladığın anda başkalarını sefalet ve esaret çukuruna batıracağını nasıl görmezsin? Yıllardır her seçtiğin vekil seni sırtından vurmadı mı?
Ey Seçmen! Her 5 yılda bir seçtiklerinden rahatsız olduğunu söylüyor, şikayet edip duruyor ve onların vaatlerini yerine getirmediklerinden dolayı nefret ediyorsun…Fakat seni de o koltuğa oturtsalar aynısını yapmayacak mısın?
Vekil olarak atadıklarının eninde sonunda zorbalar olacağını nasıl görmezsin? Hangi hükümet, hangi iktidar halkla iç içe geçmiştir ki? Hangi iktidar savaşmamış, hangi iktidar sömürmemiş ve hangi iktidar senin arzularını ve hayallerini bastırmamış ki?
Ey İnsan! Irak’ta, Filistin’de, Çeçenistan’da, Afrika’da, Nepal’de, Endonezya’da, Kürdistan’da akan kan senin kanın değil mi? Peki bu kan neden akıyor, farkında mısın? Tüm bu kötülüklerin kaynağı her geçen gün dünya üzerinde virüs gibi yayılan küresel sömürücü-yok edici ölüm makinesi değil mi?
Sen TV’lerde, şehrin caddelerindeki vitrinlerde sunulan renkli ve şaşalı yaşamların nelere mal olduğunun farkında mısın? Çin’de, Malezya’da, burada ve tüm dünyada insanlığın bu ölümcül makinenin paslanmaz birer dişliye dönüştürüldüğünü göremiyor musun?
Hayatın boyunca uğruna emek ve zamanını harcadığın, alın teri döktüğün yaşam standartları acaba senin gerçekten insani olarak ihtiyaç duyduğun şeyler mi, yoksa kapitalist patronların daha fazla kar etmek için senin beynine kazıdıkları sahte gereksinimler mi? Bunu bir düşün!
Madem bu yaşam biçiminden memnunsun o zaman sistemin kesintiye uğrayacağını veya kendi kendini eninde sonunda imha etmek zorunda kalacağı kıyamete hazır mısın? Hayır! Hazır değilsin. Neden mi? Çünkü zorbalık sistemi gözünü boyamış senin? Patronlar, zenginler veya dünyayı yönetenler kendilerini kurtarırken o zaman milyarlarca insanı da kurtaracaklarına inanabiliyor musun? O zaman ne yapacaksın?!
Renkli yaşamları yaşama ümidin senin gözünü kör etmiş. Ama kaçınız Koç’lar veya Sabancılar gibi yaşayabilirsiniz ki? Ancak bir kaçınız…Ya diğerleri? Ya bu zirveye çıkma çabanda yok edilen insanlık değerleri?
Güven, Paylaşım, Yardımlaşma, Dayanışma, Kendi hayatını belirleme…
Ne kadar eskimiş ve soyut kavramlar değil mi? Hem de bu devirde…JBu devirde güvenme ve paylaşmak ha!! Kıs kıs güldüğünüzü görebiliyorum…Bugün komşumuzu bile tanımadığımız bir çağdayız ve bu her geçen gün
paranayok bir toplumun salgın hastalık gibi yayılmasını beraberinde getiriyor. Kimse kimseye güvenmiyor…Neden mi?
Çok açık değil mi? Dünyayı parsel parsel parçalamış bir insanlık nasıl olur da paylaşımdan ve kardeşlikten bahsedebilir. Dünya üzerindeki herkesi her şeyi sömürülecek bir mala-paraya indirgemiş bu yaşam biçiminden daha ne beklenebilir ki? İnsanlığı TV’lerdeki şov programlarında arayacağına neden sen bir adım atmıyorsun bunun için…?Sence bu düzen insani değerler üzerinde mi inşa edilmiş? Bunun böyle olmadığını hepimiz biliyoruz…Çok iyi biliyorsun ama bunun yaşamın bir yasası olduğuna inandırılmışsın.
Seni eşek gibi çalışmak zorunda bırakan bu düzen acaba senin buna gerçekten ihtiyacın olduğu için mi işler? Peki öyleyse dünya üzerinde milyonlarca insan açken bu insanların kat kat doyabilecekleri yiyecek sence çöplere veya denizlere neden atılıyor? Bunu hiç düşündün mü? Dünya üzerindeki üretim tüm insanlığın ihtiyacının çok çok fazlasını ürettiği halde neden hala milyonlar aç? Bunu sordun mu hiç kendine? En lüks mekanlarda, tüketilen yemeklerin dışında artık olarak atılan yemekler kaç insanı doyurabilirdi tahmin edebilir misin?
Ya savaşlar? Savaşlar ne için yapılır bilir misin? Dur söyleme, vatanın müdafaası için değil mi? Peki karşıdaki halklar da aynı mantıkla giriyorlarsa bu savaşa, hangimiz haklıyız? Elbette ki, hiçbirimiz haklı değiliz, hiçbirimiz haksız da değiliz? O zaman kim suçlu? Elbette ki seni ve düşman olduğun halkları vatanın müdafaasına çağıran ve gözünü diğer halkların ve senin emeğine göz dikmiş olan devletlerin ve iktidarların ta kendisidir. Sen kendi halinde ve insani değerlerle işleyen ve başka toplumların topraklarına göz dikmeyen bir toplum içinde yaşasaydın savaşa ihtiyaç duyar mıydın hiç? Elbette ki duymazdın…
Aslında sen neyin doğru olup olmadığını ve ne yapılması gerektiğini çok iyi biliyorsun…Bunu bizler dillendirmesek de biliyorsun…İktidarlarda, otoritelerden ve efendilerinden nefret ediyorsun…Ama bu zincirleri kıramayacağını düşünüyorsun. İktidar karşısında o kadar acizleştirilmiş ve yalnızlaştırılmışız ki. Nereye sarılsak bir iktidar aracına dönüşüyor. Bir zamanlar ezilenlerin kurutuluşu için emekçinin iktidarı söylemiyle ortaya çıktı kimileri…Ama sonuç ne oldu, yine ezilenlerin bürokratlar, otoriteler tarafından zorbaca ele geçirilmesi ve acizleştirilmesi oldu…
Hayır! Artık buna senin olmasa da bizim tahammülümüz kalmadı…YETER ARTIK! Efendilerden ve senin bu ölüm sessizliğinden nefret ediyoruz…Daha ne bekliyorsun? Kalk Artık ayağa ve yaşamın boyunca yapacağın en onurlu “işi” yap…AYAKLAN! Bu dünyaya geliş amacının “eşek gibi çalışmak ve boyun eğmek” olduğunu düşünen ve sana düşündürten asalaklara karşı AYAKLAN! Birilerinin iktidarlarını beslemek için değil, aksine kendi yaşamını yeniden eline geçirmek için AYAKLAN! Otoriteyle tüm bağlarını kopar ki, özgürlüğün sorumluluğunu almayı öğren! Özgürlük bir sorumsuzluk, “bana necilik” arzusu değildir…Aksine topluluk içerisinde kendi kendine karar almanın, ve sorumluluk almanın, öz-disiplinin ta kendisidir. Doğada küçücük bir hayvan bile kendi yaşamını otoritelere emanet etmeyecek kadar güçlü ve özgür…
Ya sen! dur da bir bak kendine! Otoritesiz-efendisiz-uzmansız ve “bir bilensiz-yol gösterensiz” nasıl hayatta kalmayı düşünüyorsun…Düşünemiyorsun..Ama biz sana düşündürtmek için buradayız! Evren içerisindeki her varlıkta olduğu gibi Efendilerinin de kıyameti gelecek…Ve sen bu kıyamete hazır olmayı bırak, farkında bile değilsin!
Bu kıyamet senin kurtuluşun için senin elinden olmalı. Önce kendin için ve sonra dünyadaki tüm kardeşlerin için , hatta dünyanın kendisi için bu kıyameti senin getirmen gerekir. Çünkü bu kıyamet, bin yıllardır sana yapışmış olan bir ur gibi büyüyen bu hastalığı söküp atman için tek yoldur.
Bizler bu kıyamete hazırlanıyoruz, yaşamlarımızın ve özgürlüğümüzün sorumluluğunu alıp başka bir yaşamın tohumlarını şimdiden atmaya yelteniyoruz…Bunun için bir araya geliyoruz…Hiçbir politika ve ideoloji etrafında buluşmuyor aksine, yaşamsal ve insani bir birlikteliği ön görüyoruz…Bu nedenle yeni kavramlarla ortaya çıkıp kafaları bulandırmak istemiyoruz…
Bizler anarşistleriz, anti-otoriterleriz! Adlarımız hayallerimizi ve tüm insanlığın ve gezegenin kurtuluş arzusundan başka bir şeyi ifade ediyor. Ne iktidara talibiz, ne de sizden oy istiyoruz! Sizi kışkırtıyor, direniyor, sözümüzü ve eylemimizi yaymaya çalışıyoruz…İstediğimiz tek şey yaşadıklarının ve huzursuzluklarının temelini bulmana yardımcı olmak ve o temeli birlikte ortadan kaldırmaktır…İşte sorunların üstesinden gelebilmenin en temel yolu da bu…!
Önce birlikte dayanışma ve paylaşım içinde yaşamayı öğrenmek ve daha sonra bu ilişkileri yaymak gerek. Biz bu özgürleşme nehrine kendimizi salıveriyoruz…Özgür ve başka ilişkiler ve yaşamlar kurmanın yollarını birlikte arıyoruz…Her eylemimiz özgürleşme yolunda bir deneyimdir, bir öğrenme ve öğretme sürecidir…
Ey insan! Senden tek şey istiyoruz. Yapman gerekeni yapmanı istiyoruz…Yoksa her zaman olduğu gibi başkaları seni senin adına kurtaracak ve her defasında daha da saplanacaksın acizlik ve kölelik batağına!!
Not: Anarşist Dayanışma Ağı tarafından dağıtılan bir bildiri…
UK Vahşinin Günlüğü 52. sayıdan…
-
Archives
- August 2011 (1)
- June 2011 (9)
- May 2011 (23)
- April 2011 (3)
- March 2011 (27)
- February 2011 (24)
- January 2011 (39)
- December 2010 (12)
- October 2010 (10)
- September 2010 (10)
- August 2010 (21)
- July 2010 (12)
-
Categories
- anti-endustriyalizm
- anti-kapitalizm
- anti-otoriter / anarşizan
- antinükleer
- antropoloji, arkeoloji
- bu topraklar
- e-kitap
- eko-savunma
- ekokoy – permakultur
- ekoloji
- ekolojist akımlar
- ekotopya heterotopya utopyalar
- ezilenler
- gorsel
- iklim
- isyan
- kadın ve doğa / ekofeminizm
- kent yasami
- kir yasami
- komünler, kolektifler
- kooperatifler vb modeller
- ozyonetim
- savaş karşıtlığı
- sistem karsitligi
- somuru / tahakkum
- Su
- sınırlara hayır
- tarim gida GDO
- türcülük, doğa / hayvan özgürlüğü
- totoliterlik / otoriterlik
- tuketim karsitligi
- Uncategorized
- yerel yönetimler
- yerli – yerel halklar
- yeşil kapitalizm
-
RSS
Entries RSS
Comments RSS