TARIM VE SU POLİTİKALARI – Süleyman Yılmaz
Gıda en temel ihtiyacımızdır, yaşamın temelidir. Bu temel ihtiyacımızın çoğunu tarımsal faaliyetlerden sağlıyoruz. Tüm yaşamın ve uygarlığın devamını sağlayan tarım hem dünyada hem de ülkemizde eski, derin ve büyük bir kriz içinde. Çünkü tarımda özellikle son yüzyılda içinde yaşadığımız kapitalist sistemin talepleri doğrultusunda sağlanan devasa miktarlardaki üretim artışları, aslında kapalı bir sistem olan dünyayı ekolojik bir krizle karşı karşıya bırakmıştır.
Küresel kapitalist sistemden ayrı olmayan ülkemizin tarım politikaları dünya kapitalist sisteminin taleplerine göre endüstrileştirmek doğrultusunda olmuştur. Son otuz yıldır artan ekonomik küreselleşme döneminde bu tarımsal kriz iyice ağırlaşmıştır. İçinde bulunduğumuz insan eliyle yaratılan küresel ısınma çağında endüstriyel tarım olarak adlandırdığımız bu sistem daha fazla sürdürülmez bir hal almıştır. Dünya tarımsal sistemine tarihsel olarak baktığımızda en büyük değişimlerin yirminci yüzyılın son elli yılında olduğunu görmekteyiz. ”Büyüme çağı” olarak adlandırılabilecek bu dönemde nüfus 1950’den 2000 yılına dek 2,5 milyardan 6 milyara çıkmış, tahıl üretimi üç kat artmış, et ve balık üretimi beş kat artmış, dünya ekonomisi yedi kat büyümüştür. Ama tüm bu devasa büyümeye rağmen dünya da her gece yatağına aç veya yarı aç giden 850 milyon insan var. Ayrıca dünyanın nüfusuna her yıl eklenen 70 milyon yeni insan var. Endüstriyel tarım uygulamaları ve sanayinin artan taleplerini karşısında artık topraklar yorulmuş ve sağlanan tüm ilaç, gübre ve hormon girdilerine rağmen eski verimini artık sağlayamaz durumdadır. Endüstriyel tarım yüzünden toprağın doğal yapısı değişmiştir. Tuzlanma ve kuraklık artmış çölleşme ve erozyon nedeniyle ekilebilir alanlar azalmıştır. Kentleşme, turizm ve sanayi tarafından özellikle birinci sınıf tarım alanları geri dönüşümsüz bir şekilde yok edilmeye devam etmektedir Sanayi ve tarımsal kaynaklı kimyasal kirlenme sularda, toprakta, denizlerde ve kentlerde artmıştır. Sağlıksız çevre koşullarına birde sağlıksız gıda ve sağlıksız suyun eklenmesiyle kanser, şeker hastalığı kalp damar hastalıları, obesite gibi sağlık sorunlarında adeta salgın tarzında bir patlama yaşanmaktadır.
Endüstriyel tarım nedeniyle yer üstü ve yer altı su kaynakları kurumaktadır. Kuraklık kalıcı ve geri döndürülemez bir noktaya gidiyor gibi görünmektedir. Sulak alanlar ve buralardaki yaşam, artan tarım alanı ve su ihtiyacı nedeniyle yok edilmektedir. Artan sanayi ve kentsel su ihtiyacı tarımsal alanda kullanılabilecek suyu çekmekte, sınai ve kentsel su kullanımının hem payı hem de miktarı artmaktadır. Küresel ölçekte zenginleşen ülkelerde bireyler kişisel olarak daha fazla su tüketmeyi talep etmektedir. Endüstriyel tarımdan kaynaklanan erozyon sonucu taşınan toprağın verimli üst tabakaları, gübre ve kimyasal artıklar okyanusların tabanını örtmekte ve denizlerde ölü alanlar insanlığın en kolay besin sağlayabileceği bu kaynakta endüstriyalist ekonomi nedeniyle yok olmaktadır.
Yeni tarım alanlarının açılması ve endüstrinin kereste ihtiyacı nedeniyle orman alanları ve kalitesi hızla azalırken, tüm dünya ormanlarının üçte ikisi yok edilmiştir Barındırdıkları biyoçeşitlilik ve doğal yaşam yok olmaktadır. Ormanların yok edilmesi, suyun tutulmasını azaltırken, toprağın esas canlılığını sağlayan yüzeysel toprakların da kaybına yol açmaktadır.
Tarih boyunca kentleri besleyen kırsal alanlar artık besleyemez duruma gelmiştir. 2050 yılında 9 milyarı aşacak dünya nüfusunu besleyebilmek bu halde imkansız görünmektedir. Endüstriyel tarımın en belirgin özelliği olan yüksek miktarda girdi kullanılarak yapılan tarım bunları karşılamakta zorlanan küçük çiftçiliği dünyanın her yerinde tasfiyesine yol açmıştır. Rekabet edemeyen küçük çiftçilerin kent varoşlarına ucuz iş gücü olarak yığılmasına neden olurken tarımsal faaliyet büyük toprak sahiplerinin eline geçerken tarımın sektörleşmesine neden olmuştur. Geleneksel köylü yaşam biçimi ve bilgeliği giderek yok olmaktadır. Topraklarını terk etmeyen dünya küçük çiftçilerin büyük bir kısmı kendi topraklarında tohum, gübre, ilaç sağlayan şirketlerine bağımlı hale getirilmiş ve toplumun en yoksul kesimini olmaya mahkum edilmişlerdir.
Tüm bu sürdürülemez sistemi yaratan ulusal ve uluslararası şirketler, sosyal devlet anlayışından kırıntı bile kalmamış meşruiyeti sorgulanır hale gelmiş devletler, şirketlerin ve merkez ülkelerin yönlendirmeleriyle hareket eden Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü ve İMF gibi uluslar üstü organizasyonlar 5. Dünya Su Forumu adı altında İstanbul’da toplanıyorlar. Kapitalizm krizden krize sürüklenirken dünyanın her yerinde kentlerin etrafına kümelenmiş yoksullara ilave daha fazla işsiz ve yoksul yaratmaya devam ediyor. En son küresel ekonomik krizle birlikte iflas eden kendi ekonomik bakış açılarıyla değerlendirildiklerinde bile her şeyleriyle başarısız olan şirketler kendilerine yeni kar alanları yaratmak için toplumun gıda ve suyuna bir kez daha göz diktikleri görülüyor. Kendi bankalarında kendi batık şirketlerini finanse edecek yeterince paraları olmasına rağmen bu krizleri yine topluma fatura etmek istiyorlar. Kurtarma paketlerinden bir kuruş bile yoksullaştırılanlara aktarılmazken suyu petrol gibi, gübre gibi, ilaç gibi şirketlerin tekelinde olan yeni bir girdi yaratmak istiyorlar. Tarımsal üretimde suyun yeni bir girdi olmasıyla artan maliyetler karşısında son otuz yıldır fiyatları artan gıdaya öncelikle yoksullar ulaşamayacak hale gelecektir. Eğer bu başarısız ve müflisler bunu başarabilirse kapitalizmi uzun süre yaşatabilecek bir kar kaynağına kavuşmuş olacaklar. Ama en temel hakkımız olan suya kente ve kırsalda ulaşma hakkımıza engel olanlara karşı birlikte yaşamın her alanında mücadele edeceğimizi ilan ediyoruz.
5. Su Forumunda toplananları eğer insanlık onuruna sahiplerse forumu derhal durdurmaları bu konunun gerçek muhataplarının tarım ve su politikalarını dinlemek üzere Alternatif Su Forumuna davet ediyoruz.
Süleyman Yılmaz: Dr., Yeşiller Partisi PM üyesi
http://www.yesiller.org/V1/index.php?option=com_docman&task=doc_download&gid=159&Itemid=36
No comments yet.
-
Archives
- August 2011 (1)
- June 2011 (9)
- May 2011 (23)
- April 2011 (3)
- March 2011 (27)
- February 2011 (24)
- January 2011 (39)
- December 2010 (12)
- October 2010 (10)
- September 2010 (10)
- August 2010 (21)
- July 2010 (12)
-
Categories
- anti-endustriyalizm
- anti-kapitalizm
- anti-otoriter / anarşizan
- antinükleer
- antropoloji, arkeoloji
- bu topraklar
- e-kitap
- eko-savunma
- ekokoy – permakultur
- ekoloji
- ekolojist akımlar
- ekotopya heterotopya utopyalar
- ezilenler
- gorsel
- iklim
- isyan
- kadın ve doğa / ekofeminizm
- kent yasami
- kir yasami
- komünler, kolektifler
- kooperatifler vb modeller
- ozyonetim
- savaş karşıtlığı
- sistem karsitligi
- somuru / tahakkum
- Su
- sınırlara hayır
- tarim gida GDO
- türcülük, doğa / hayvan özgürlüğü
- totoliterlik / otoriterlik
- tuketim karsitligi
- Uncategorized
- yerel yönetimler
- yerli – yerel halklar
- yeşil kapitalizm
-
RSS
Entries RSS
Comments RSS
Leave a Reply