Aldo Leopold’un klasikleşen “Toprak Etiği” yazısını okurken..
Aldo Leopold’un, klasikleşen “Toprak Etiği” yazısını okurken, önce çok iyi bildiğiniz, hatta aşılmış bir takım düşüncelerle karşılaştığınız hissine kapılabilirsiniz. Eğer dünyada bugüne dek oluşan tüm düşünce birikiminin süzgecinden geçirip bakarsanız, 1949’da yayımlanan bu yazı sadece ‘orijinal’ ve ‘klasik’ olması nedeniyle önem taşırmış gibi görünüyor. Öyle ya, çevreci düşünce denen alan bundan çok çok daha radikallerini görmüştür, doğanın tüm unsurlarını, hatta ‘Gaia’yı kendi değeri içinde insanla aynı, hatta üstün tutan felsefeler beslemektedir artık yeşil düşünceleri. O halde ‘ekomerkezci’ de olsa toprağa bir kullanım değeri atfeden bu görüş ancak “kolay hazmedilebilir” olması nedeniyle benimsenebilir.
Bir de son yapılan orman yasası değişikliğine bakalım: Kestaneler ve akçaağaçlar orman ağacı sayılmıyor. Günahları ne, belli değil. Tarımsal üretim, bırakın üreten için geçimlik olma niteliğini, ekonomik olma niteliğini bile kaybetmiş, üretimin yapıldığı toprakla hiçbir bağı kalmayan bir ‘sermaye’nin herhangi bir kâr aracı haline gelmiş durumda. Korumak için milli park yapılmış vadileri (mesela Munzur) sular altında bırakacak, korumayı amaçladığı hayvanların ve bitki türlerinin yaşam alanlarını ortadan kaldıracak, koskoca bir coğrafyayı yok edecek baraj projeleri yapılıyor, üstelik bu yok edilecek coğrafyada yaşayan insanların bir bölümü tarafından da ekmek kapısı olarak görülüyor.
Doğayı ekonomik olması dışında hiçbir anlamda düşünmeyen bu örnekler arttırılabilir. Karşı da çıksak, yandaş da olsak artık düşüncemize parasal bir gerekçe bulmamız, bir de ekonomik açıdan uygun bir ‘alternatif’ üretmemiz gerekiyor. Bu örneklerin hepsinin ortak paydası zaten ‘uygar toplum’un temeli olan kentli(leştirilmiş) tüketici insan için doğanın artık neredeyse kullanım değeri bile kalmamış bir baş ağrısına dönüşmüş olması. Leopold’un ta 55 yıl önce dediği gibi:
“Modern insanın toprakla hiç bir hayati ilişkisi yok. Ona göre toprak şehirler arasında kalan, üzerinde ekinlerin yetiştiği bir alandan ibaret. Modern insanı alıp da bir günlüğüne bir toprak alana atsanız, eğer bu alan ‘manzara’ seyredilebilecek ya da golf oynanabilecek bir alan değilse burada ölesiye canı sıkılır. Eğer ki ekinler, tarım yerine hidroponik, yani topraksız bir şekilde yetiştirilebilecek olsaydı, bu da modern insanın çok hoşuna giderdi. Ahşap, deri, yün ve diğer doğal toprak ürünleri yerine sentetik olanları kullanmak da ona asıllarından daha iyi geliyor. Kısacası o büyüdü ve toprak ona ‘küçük geliyor’ artık.”
Modern insanın başka bir türü, doğayı seven, onun var olmasına önem veren ve kendi varlığıyla onun varlığı arasındaki örtüşmeyi hisseden bir türü var bir de. Bu türe doğa korumacı, çevreci, yeşil, ekolojist ve benzeri isimler veriliyor. İşte bu tür de, şimdi doğanın işleyişindeki karmaşanın güzelliğini bir çırpıda silip, sayılara ve parasal değerlere tahvil eden planlamacı, programlamacı bir modern mantığın, sürdürülebilir kalkınma adı altında geliştirdiği bir başka çeşit tahrip edici anlayış tarafından çeliniyor, evcilleştiriliyor. Karşı çıkmakla, protesto etmekle, değişim istemekle tanınan bu tür, artık katılım adına, çözüm üretmek adına, pozitif olmak adına, uzlaşmak adına, proje üretmek adına, en önemli silahından, hayallerinden vaz geçiyor. Ya da hayallerini uluslararası deklarasyonlarda yer alabilecek standart cümle kalıplarıyla ifade etmeyi, yani yitirmeyi öğreniyor.
Aldo Leopold, ‘bir dağ gibi düşünmek’ten söz ediyordu. Kaçımız bu metaforu anlayabilecek kadar bir dağ imgesine sahibiz artık? Radikal de olsak, ‘gerçekçi’ de, önce ‘tekrar’ düşünmeye ve hissetmeye başlamamız gerekiyor belki.
ÜÇ EKOLOJİ – SAYI 2 İLKSÖZ
No comments yet.
-
Archives
- August 2011 (1)
- June 2011 (9)
- May 2011 (23)
- April 2011 (3)
- March 2011 (27)
- February 2011 (24)
- January 2011 (39)
- December 2010 (12)
- October 2010 (10)
- September 2010 (10)
- August 2010 (21)
- July 2010 (12)
-
Categories
- anti-endustriyalizm
- anti-kapitalizm
- anti-otoriter / anarşizan
- antinükleer
- antropoloji, arkeoloji
- bu topraklar
- e-kitap
- eko-savunma
- ekokoy – permakultur
- ekoloji
- ekolojist akımlar
- ekotopya heterotopya utopyalar
- ezilenler
- gorsel
- iklim
- isyan
- kadın ve doğa / ekofeminizm
- kent yasami
- kir yasami
- komünler, kolektifler
- kooperatifler vb modeller
- ozyonetim
- savaş karşıtlığı
- sistem karsitligi
- somuru / tahakkum
- Su
- sınırlara hayır
- tarim gida GDO
- türcülük, doğa / hayvan özgürlüğü
- totoliterlik / otoriterlik
- tuketim karsitligi
- Uncategorized
- yerel yönetimler
- yerli – yerel halklar
- yeşil kapitalizm
-
RSS
Entries RSS
Comments RSS
Leave a Reply