Türcülük – Hayvan mı insan mı diye bir soru neden sorulmamalıdır?
Sorulursa türcülük (speciesism) olur çünkü.
Cengiz Semercioğlu, “Hayvan mı insan mı?” başlıklı yazısında (Hürriyet Kelebek) “her canlı değerlidir, hayvan da insan da..” diyor ve şöyle devam ediyor: “İnsan hayatı ise bütün değerlerin üzerindedir.” Cengiz Semercioğlu’nun bir hayvansever olduğundan hiç kuşkum yok. Ama buna rağmen “insan hayatı bütün değerlerin üzerindedir” söylemini tekrarlıyorsa, burada bir problem var demektir. Ki bu problem, bence hepimizin -bütün hayvanseverlerin- ortak problemidir aynı zamanda. Belli bir entelektüel sermaye sahibi olan herkesin türcülük üzerine kafa yorması ve türcülüğün ideolojik kaynaklarına, özellikle de kartezyen kaynaklarına yönelmesi gerekir. Bir türün diğerine (diğerlerine) şu veya bu nedenle üstünlüğünü savunan türcülük, son birkaç bin yıldan beri insanın, hayvan ve doğa üzerindeki hâkimiyetini tescilleyen bir insan buluşudur çünkü; bu yıkıcı hâkimiyeti haklı çıkaran, aklın sadece insanda olduğuna inanan bir ideolojik-felsefi bahanedir aslında.
İlk olarak, 1973 yılında İngiliz psikolog Richard D. Ryder’ın ırkçılık kavramıyla benzeştirerek ortaya attığı türcülüğü, Avustralyalı filozof Peter Singer da, ünlü Hayvan Özgürleşmesi adlı kitabında ele almıştır.
İnsan sıkıştığında “önce insan”, “insan her şeyden üstündür”, “her şey insan içindir” gibi incili vecizelere sığınır. Bu aslında bir vicdan muhasebesinin sonucudur; vicdanı, akıl yoluyla susturmaktır bir nevi. Türcülüğe tuhaf bir legalite giydirilmesidir aynı zamanda.
Peter Singer, Hayvan Özgürleşmesi adlı başeserinin 2005 yılında Türkiye’de yayınlanması nedeniyle kaleme aldığı önsözde: “Artık AB mevzuatında hayvanlardan ‘hissetme yetisine sahip varlıklar’ olarak bahsediliyor,” diyor.
İnsanların büyük bir bölümünün türcü olduğunu söyleyen ünlü filozof ve bilim adamı Peter Singer, bu cesaretin kaynağında kartezyen düşüncenin var olduğunu da kanıtlıyor.
Türcülük, tıpkı ırkçılık gibi, en nihayetinde vahşet ve cinayetlere yol açma ihtimali barındırır içinde, aynen İzmir’de yaşanan örnekte olduğu gibi. Ancak, bu vahşet olayını değerlendirirken, ilk olarak aklımıza sadece hukuki tedbirler getirmek yerine; işin kaynağı ve bahanesiyle, yani türcülükle ilgili olarak toplumun entelektüel sermayesindeki eksiklikleri, dolayısıyla etik değerlerdeki -doğaya, hayvana hatta insana karşı- aşırı yozlaşmanın üzerine gitmemiz gerek.
İzmir’deki kedi katili konusuna gelince.. bu konuda hukuken gelişmiş ülkelerdeki örnekleri de bilmemiz gerekir.
Mesela Amerika’da bir köpek yavrusunu öldüren adam için Amerikan adaleti 8.5 yıl hapis cezası vermiştir. Köpek katilinin “Marihuana içmiştim” demesi hiçbir işe yaramamıştır. (Prof. Dr. İsmet Sungurbey’in Hayvan Hakları -Bir İnsanlık Kitabı, s.1055)
İzmir olayı, türcülüğün cesaret verdiği bir olaydır bana göre.
O yüzden de, “insan hayatı bütün değerlerin üzerindedir” derken, iki kere düşünmek gerekir derim ben.
Kaynak: Taraf
No comments yet.
-
Archives
- August 2011 (1)
- June 2011 (9)
- May 2011 (23)
- April 2011 (3)
- March 2011 (27)
- February 2011 (24)
- January 2011 (39)
- December 2010 (12)
- October 2010 (10)
- September 2010 (10)
- August 2010 (21)
- July 2010 (12)
-
Categories
- anti-endustriyalizm
- anti-kapitalizm
- anti-otoriter / anarşizan
- antinükleer
- antropoloji, arkeoloji
- bu topraklar
- e-kitap
- eko-savunma
- ekokoy – permakultur
- ekoloji
- ekolojist akımlar
- ekotopya heterotopya utopyalar
- ezilenler
- gorsel
- iklim
- isyan
- kadın ve doğa / ekofeminizm
- kent yasami
- kir yasami
- komünler, kolektifler
- kooperatifler vb modeller
- ozyonetim
- savaş karşıtlığı
- sistem karsitligi
- somuru / tahakkum
- Su
- sınırlara hayır
- tarim gida GDO
- türcülük, doğa / hayvan özgürlüğü
- totoliterlik / otoriterlik
- tuketim karsitligi
- Uncategorized
- yerel yönetimler
- yerli – yerel halklar
- yeşil kapitalizm
-
RSS
Entries RSS
Comments RSS
Leave a Reply