ecotopianetwork

“Vicdanlı” Başbakanla Görüşen Hayvansever Heyetine Açık Mektup

Geçtiğimiz günlerde, Türkiye’deki hayvanların durumunun yasalar nezdinde iyileştirilmesi için bir avuç hayvansever olarak, biz hayvanse­verleri temsilen başbakanla görüştü­ğünüzü basından öğrendim. Habere ait fotoğraf karesine baktığımda İBB Başkanı Kadir Topbaş’ın da yanınız­da, aynı masada yerini almış olduğu­nu gördüm ve hiç şaşırmadım. Yıllar­dan beri başkanı olduğu belediyenin hayvanlara yaptığını destekleyen ve onaylayan, perişan durumdaki, kaşek­tik, korkudan donakalmış hayvanla­rı sokaklardan toplatıp belediyesinin barınaklarına kapattıran, onlara binbir eziyeti, sistematik katliamı, soykırımı, reva gören Kadir Topbaş’la aynı masa­daydınız. Her gün lanet okuduğunuz o adamla vicdan muhasebesi yaptığınız o masada birlikteydi­niz…

Sizler, biz hayvan korumacıları, hayvan hakları savunucu­larını hiçbir şekilde temsil edemezsiniz. Çünkü hayvan nedir; ne çeker; ne yaşar; ne hisseder; biha­bersiniz. Bihaber ol­masaydınız “vicdan” kelimesini kullanır­ken bir kere durup düşünürdünüz. Yıllar boyunca hayvanları “süpürülmesi gere­ken çöp” olarak gö­ren, onları katleden, yaşamaya çalıştıkları sokaklardan ellerin­deki tüm olanakları seferber ederek on­ları süpürmeye uğ­raşan adamlarla aynı masadaydınız. Söz­de onların haklarını korumak için… İBB’nin Hasdal Barınağı’nda boğazla­nan onlarca yavru köpeği nasıl da unu­tup elleri kanlı o adamlarla aynı ma­saya oturabiliyorsunuz? Aaa, unuttum, siz hayvan hakkı koruyordunuz, değil mi? Masabaşında? Kendinizi her türlü pislikten arındırarak, toplumun ger­çekliğinden soyutlayarak ne de güzel koruyorsunuz hayvanları. “Vicdanlı” adamlarla masalara oturup hayvanlar için merhamet dileniyorsunuz. Hay­vanların daha kapsamlıca nasıl kökünü kazırız diye düşünen, fikri neyse zikri de yıllardan beri belli olan o adamlarla birlikte hayvanların haklarını koruya­caksınız, hem de yasayla. Sizde hiç mi mantık kalmadı da giyinip kuşanıp o adamlarla hayvanlar için merhamet di­lenmek için o masaya oturma cüretini gösterebiliyorsunuz? Size o temsil yet­kisini kim verdi? Hayvanlar mı? Yoksa aynı masaya oturmaktan bile imtina ettiğiniz bizler mi? Ne uğruna o adam­larla uzlaşmayı düşünebiliyorsunuz?

Size bu tür bir yetkiyi ne hayvanlar verdi, ne de biz verdik. Ama siz, ken­dinizi soyutladığınız bu toplum içeri­sinde toplumsal duyarlılığınızı cümle aleme göstermek, kanıtlamak için ken­dinize vazife edinip katillerle aynı ma­saya oturuyorsunuz. Riyakâr, reklam kokan, sahte gülümsemenizle hayvan­lar için her şeyin daha iyi olacağını id­dia ediyorsunuz. Aynı masada oturdu­ğunuz başbakanın da meğer ne kadar vicdanlı olduğunu söylüyorsunuz.

O “vicdanlı” adamın yönettiği devle­tin sınırları içerisinde her gün kadına şiddet, taciz, tecavüz uygulanıyor; ga­riban hayvanlar binbir eziyetle sokak­lardan toplanarak barınaklara hapsedi­liyor, buralarda katlediliyorlar, kesilip biçiliyorlar; seks işçiliğine zorlanan travestiler/transseksüeller nefret cina­yetine kurban gidiyor; anayasal hak diye kendilerine bahşedilen hakları kullanıp tepkisini dile getiren öğren­ciler ya da toplumun muhalif grupları gazlanıyor, coplanıyor, 19 yaşındaki bir kadın öğrencinin bebeği düşürü­lüyor eylemdeyken; insanlar sırf etnik kökenlerinden ötürü aşağılanıyor, yer­lerinden yurtlarından edilip sürgüne gönderiliyor, ailesinden insanlar gö­zaltında kaybediliyor; Roman bireyler halen aşağılanıyor, daha iyi bir yaşam kandırmacasıyla yıllardır sürdürdük­leri yaşam tarzlarından vazgeçmeleri isteniyor, yani yok sayılıyorlar; ağ­zını açıp tepkisini dile getiren, sözde demokratik kitle eylemi düzenleyip başka bir düzeni talep edenler yıllarca tutsak ediliyor; bu listeyi daha çoook uzatabilirim. Kendisine “çevrecinin daniskasıyım” diyen o vicdanlı adam ve ekibi, Türkiye’nin dört bir yanın­da HES kurdurtup her tarafta yaşamı işgal ediyor, bitiriyor, yaban hayvan­larını zorla göç ettiriyor, hayatı zin­dan ediyor onlara, ne için? Daha çok para için? Ama bunların hiçbirisi sizi ilgilendirmiyor, değil mi? Vicdanına inandığınız ve hayvanlar için merha­met dilendiğiniz adam, hayvansever­leri “bunlar da köpekleriyle yatıp kal­karlar” diyerek halihazırda toplumsal şiddete maruz kalan hayvana duyarlı kesimi bir de hedef gösteriyor. Ama si­zin umrunuzda olur mu ki? Siz “sosyal sorumluluğunuz”a bakarsınız sadece. Kiminle, hangi masaya oturmuşsunuz, neyin pazarlığını yapmışsınız, hiçbir önemi yok, değil mi? Demek ki kendi­nizi toplumdan ne kadar soyutlamışsı­nız ki bütün bu saydığım hak ihlalleri sizi hiç rahatsız etmi­yor? Sahi, hayvan de­yince aklınıza kedi-köpek mi geliyor sadece? Devletin iz­niyle vurdurtulan ve üzerinden para kaza­nılan yaşlı geyik sizi hiç rahatsız etmiyor mu mesela? Ağzınıza bir parmak bal çalın­ması da sizi rahatsız etmiyor? Aptal yeri­ne konmak? Seçim­lerden sonra istediği­nizi yapacağım diyor o “vicdanlı” adam. Siz de inanıyorsunuz, kabul gördüğünüz, o koskoca (!) Dol­mabahçe Sarayı’nda ağırlandığınız görüş­menizin olumlu geç­tiğini söylüyorsunuz. Hayvanlar bu ülkede yasalarla katledilir­ken halen inanıyorsu­nuz ya, helal olsun diyorum size. Bu kadar kör olabilmek herkesin becere­bileceği bir şey değildir çünkü. Ama siz her gün zihnimize işlenen o acıyla, işkenceyle, aşağılamayla dolu hak ih­lallerinden de rahatsız olmuyorsunuz ki bu durumdan rahatsız olmayan, bu durumları değiştirmek bir yana hak ihlali mağdurlarını oyalamayı bile be­ceremeyen bir diğer “vicdanlı” adamla oturup mutlu, mesut evlerinizde barın­dırdığınız hayvanlarınızın hikayelerini paylaşıyorsunuz.

Toplum hayvanları görmeye taham­mül bile edemezken, devlet bu taham­mülsüzlüğü körükleyerek, yani habire ortaya kuduz senaryoları atarak aha­liyi hayvanlara karşı galeyana getirip “steril toplum”u yaratmaya çalışırken, yine yıllardan beri hayvan konusunda fikrini açıklamış, belli etmiş devlet, yasalarını kullanarak hayvanların kö­künü kazımaya uğraşırken siz hangi hakkı, kimden talep ediyorsunuz? Bir hak ya vardır ya da yoktur, bunun tar­tışmasını kim olarak, hangi sıfatla ya­pıyorsunuz? Hem de hayvanın kökünü kurutmaya and içmiş devletten hay­vanlar için merhamet dilenerek, katil­lerle uzlaşmaya çalışarak?

Hayvan konusuna nerden bulaştınız, hiç bilmiyorum, ama size bir tavsiyem var. Yol yakınken dönün, hayvanla­rı siyasetçilere ve sosyal sorumluluk saçmalıklarınıza meze etmeyin, bıra­kın, sosyal sorumluluk projelerinizi başka alanlara yönlendirin. Hiçkim­senin zorla temsilcisi olmaya çalışma­yın. Hayvanları da bizleri de devletin, toplumun maskarası etmeyin. 5199 çıkarken alkışlamıştınız, bayram et­miştiniz, böylelikle yine devlet bir parmak balı ağzınıza çalmıştı, anlaşı­lan o ki yine ağzınıza bir parmak bal çalınacak. 5199 çıktı da ne oldu? Hay­vanların, yasalar dayanak gösterilerek öldürüldüğü bir sürece girilmiş oldu, kısırlaştırma zorunlu hale geldi, be­lediye barınakları mezbahaya döndü, eskiden belediyeler ulu orta hayvanla­rı zehirlerken şimdi dağa, taşa, bayıra atıyor; kapalı kapılar ardında istediği şekilde öldürüp geçiyor. Bu mu sizin zaferiniz, yere göğe sığdıramadığınız başarılarınız? Biraz “biz ne yapıyoruz, girişimlerimizin sonucu nereye varır” diye düşünün. Hayvanı tanıyana ka­dar da bir zahmet elinizi hayvanlardan çekin, zarar verdiğiniz yeter. Toplum hayvanla birarada yaşamaya bu kadar yabancılaşmışken, onlarla yaşamak istemediğini türlü talihsiz olayla belli etmişken yasa masa diye boşuna hiç uğraşmayın. Çocuk istismarcısı lehine rapor tanzim eden, tacize uğrayan ka­dını karakoldan kovan, yıllardır süren faili meçhul cinayetleri ya da arkasın­da başka güç odakları olduğu apaçık ortada olan suikastleri aydınlatmayan, dava dosyalarının zaman aşımıyla so­nuçlanmasına toplumu seyirci bırakan, töre cinayeti ya da erkek şiddetinden kadını korumayı bile beceremeyen, adalet aramak için adliye – ev arasında mekik dokuyan, yolları aşındıran in­sanları mağdur eden, doğayı çıkardığı yasayla tahrip eden devlet mi hayvanı koruyacak? Katliamı gerçekleştireni bulacak? Göstermelik olarak buldu­ğunda ne olacak? Bunları biraz olsun düşünün. Yakın tarihi de göz önünde bulundurarak biraz analiz yapmayı de­neyin. İyi niyetliyseniz bile katillerle aynı masaya oturup uzlaşmaya çalışa­rak hayvanların içinde bulunduğu zor koşulları daha da beter etmeyin. Ve artık farkına varın, devlet hayvan için gerçekten kılını kıpırdatmaz, “kıpır­datmış gibi yaptığı” zaman da infiale kapılmış olan sizleri susturmak, hay­vanlara çektirdiklerini sizlere unut­turmak için yerinden kıpırdar. Sonra hayvanlar yine aynı acıyla yaşamaya devam eder.

Kuduz Köpek

March 1, 2011 - Posted by | anti-otoriter / anarşizan, ekoloji, ezilenler, sistem karsitligi, somuru / tahakkum, türcülük, doğa / hayvan özgürlüğü

No comments yet.

Leave a comment